Konuşacak Bir Şeyimiz Var mı?

Konuşacak Bir Şeyimiz Var mı?

Neden konuşmuyoruz? İlişkimiz eski heyecanını mı kaybetti yoksa artık konuşacak bir şeyimiz mi kalmadı?

Sizce de akşam yemeklerimiz biraz suskun, hafta sonlarımız bir hayli sessiz geçmiyor mu? Peki, ne oldu da bu kadar konuşmayı seven bizler, bir anda suspus olduk? Anlatacak hikayelerimiz mi bitti, paylaşmaya değer anılarımız mı tükendi? Aslında çok normal bu suskunluğumuz. Her sabah hızla başlayan, akşam geç saatlere kadar temposunu düşürmeyen bir maratonun içindeyiz. Daha iyi bir yaşamın sırrını hep daha çok çalışmakta arıyor, bunun için uğraş veriyoruz. Ama bilmiyoruz ki, aslında yaşamak için değil,çalışmak için yaşıyoruz. Peki, bu kadar çok çalışıp bu kadar durgun, sessiz hatta çoğu zaman mutsuz oluyorsak hayatımızda bir şeyleri değiştirmenin zamanı gelmedi mi?

Konuşacak bir şeyimiz kalmadıysa o zaman anlatacak yeni hikayeler biriktirmek için harekete geçelim.

Durgunluğu, umutsuzluğu, suskunluğumuzu geride bırakıp yola koyulalım.

Katalanlar’ın başkenti Barselona’ya bi’ uğrayalım.

Eski dar sokaklar, Gaudi’nin eserleriyle donatılan caddeler, eğlence fışkıran barlar, tarihin kapısını aralayan ünlü müzeler, kıyı kesimleri süsleyen renkli plajlar,özgün yemekler…

Bizi tüm zenginliğiyle karşılayan Barselona’ya önce bir selam verelim. Aklınız yapılacak işlerinizde kaldıysa mimarisi ve hareketli sokaklarıyla hayranlık uyandıran bu şehirde, Akdeniz mutfağının esintilerini hissettiren bir restorana uğrayalım. Sonrasında şehri ışık hızında değiştirelim. Deniz ürünlerinin pilav ve baharatla olan muhteşem uyumunu damaklarda yaşatan, paella yemeye ne dersiniz ya da ekmek dilimlerinin üzerine farklı sebze, et ve deniz ürünlerinin yerleştirilmesi ile oluşan tapası mı tatmak istersiniz? Kalbinizden geçen daha yöresel bir seçimse o zaman bezelye, jambon ve kuru baklanın lezzetinden doğan faves ofegades‘i tatmadan geri dönmeyelim. Kendisi, İspanyol mutfağının gözdesidir.

Okunmamış mailleriniz mi birikti? Tamam, bir şehri daha ziyaret edip hemen ofisinize geri dönelim.

Şimdi, daha romantik, şirin, sıcak, sevimli bir şehre, Porto’ya yönümüzü çevirelim. Avrupa’nın en eski şehri, tüm içtenliğiyle karşılıyor bizi. Kibar, sıcakkanlı, yardımsever insanların yaşadığı bu şehir, hem doğal hem de tarihi güzelliğiyle ışıl ışıl parlıyor. Okyanusun yanı başında uzanan bu yerde, dünyaca ünlü Porto şarabını yudumlamadan geri dönmek çok zor. 13.yüzyıldan bu yana Douro bölgesindeki üzümlerin toplanmasıyla elde edilen bu nadide içecek, damaklarda hoş aromalar bırakıyor.

Acı biberin, sarımsağın, deniz mahsullerinin, etin ve sebzenin başrolde olduğu Porto’da; fasulye, sosis ve sebzelerin birleşmesiyle oluşan francesinha’yı tatmadan geri dönmek adeta suç teşkil eder.

Biliyorum, bu yoğunluğunuzun arasında böylesine bir geziye çıkmanız çok zor. Üstelik masraflı belki de biraz yorucu. Ama ne olursa olsun, yeni hikayeler biriktirmek için yaşayın, bunun için çabalayın. Yaşadıklarınızı dostlarınızla, sevdiklerinizle, ailenizle paylaşın. Yeniden konuşun, yeniden içinizdeki heyecanı hissedin.

Bir öğle arasında, akşam iş çıkışında, hafta sonunun en güzel anlarında bir farklılık yapıp dünyanın en sevilen yerlerine gitmek isterseniz Chefs & Jars’a uğrayın. Burada sizi, dünyanın en özel lezzetlerini kavanozlara sığdıran sıra dışı tatlar karşılayacak.

Şeflerinden malzemesine, lezzetinden sunumuna, tarifinden tekniğine her detayıyla yeniliklere kapak açan kavanozlarımızla uzun zaman sonra yepyeni bir deneyimin heyecanının hissedeceksiniz.

No Comments

Post A Comment

9  +  1  =  

Sohbeti başlat
Merhaba nasıl yardımcı olabiliriz?
Merhaba size nasıl yardımcı olabiliriz?